Demokral, uzun süren kahvaltının ardından, bıyıklarında kalan çay
damlacıklarını itinayla temizledi. Rahatlamıştı. Kalkıp, salonun uzun perdesini
araladı. Bu eski alışkanlığını bırakmalıydı artık. Ne güneş vardı dışarıda ne
kuş sesleri ne de pencere.
‘’Boşuna mı yaptırdım bu köşkü?’’ diye söylendi.
Kendini teselli etti. Dışarıdaki
dünyadan, dışarıdakilerden tiksiniyordu. Köşkün dışı; Protestocular, askerler,
Atatürkçü’ler, Sosyalistler, Bölücüler, Ateistlerle doluydu. Yıllar önce bin
odalı ufak bir köşk yaptırmıştı. Ardından iki bin, üç bin… Derken yüzlerce köşk
yaptırdı. Kendisine oy kullanan herkes bu köşklerden birinde bir oda sahibi
oluyordu. Seçmen lojmanıydı buralar.
Zamanla düzen oturmuştu.
Köşkler arası tüneller kazıldı. Dışarı çıkmak yasaktı. Hele kadınlar acil
bir ihtiyaç olmadığı sürece odadan dışarı çıkmayacak, sarayının kadını
olacaktı. Saraya ihanet kesinlikle affedilmez bir suçtu.
Demokral, çok yoğun bir programla sabahtan akşama kadar halkı için
düşünce üretiyor, bu düşüncelerini paylaşmak için köşkler arası miting
düzenliyordu. Saray marangozları her köşk için bir kürsü yaptı. Odalardan
çıkış genellikle yasak olduğu için, Demokral’ın
çoğu dinleyicisi aşçılar, hizmetliler, garsonlar ve diğer çalışanlardan
oluşturulurdu. Demokral istediği
kadar konuşur, uzun uzun alkış alırdı. Zaman zaman köşkün aşçısına aleyhinde
protesto düzenletir ve başkaldırıyı korumaları yardımıyla bastırırdı. Muhalifleri
bastırmayı seviyordu.
''Sevgili AK10 Sarayı Sakinleri. Hepinizi yürekten selamlıyorum.
Biliyorsunuz ki bugün hizmetlerimiz sayesinde halkımız dilediğince yaşıyor.
Herkese köşkte bir oda diyerek çıktığımız bu yolda bugüne gururla, yarına
umutla bakıyoruz. Köşk ekonomisi bizim sayemizde nerelere geldi. AK10’lu
kardeşim; Avrupa, Amerika geliyor bizim ekonomimizi kopyalıyor, kendi köşklerine,
kendi saraylarına…
AK10’lular! Hepiniz kim bilir kaçıncı katlardaki odalarınızdan inip
beni dinlemeye geldiniz. Biliyorsunuz ki gezilecek daha çok yer var. Bundan
sonraki durağımız AK11! Hepinizi selamlıyorum!''
Ana saraya ait televizyon kanalı
açıldı. Demokral, diksiyonunu
beğendiği garson, aşçı ve berberleri gazeteci, spiker gibi görevlerle atadı.
Televizyonda sürekli aynı yayın dönüyordu: Saraya Sesleniş…
''Sevgili Hemşerilerim. Adaletin emanetçisi ve emini olarak bizler bu
yola çıkarken bir şey için yemin ettik. Size beş parmağımı birden açıyorum ve
el sallıyorum. Bu beş neyi anlatıyor? Biliyorsunuz biz kendimizi beş harfle
ifade ediyoruz: *Teoto! Teokratiklerin
Teo’su olacağız dedik. Otoriteryenlerin Oto’su olacağız dedik. Ve bugün dimdik ayaktayız. Teoto!''
Demokral, sarayın her köşesine kamera yerleştirdi. Her an izliyordu
sarayı. Bakıyordu Komünizm geliyor mu diye…
(*Yunanca Theos:
Tanrı- İngilizce ‘’To’’ ‘’için’’ anlamında edat. Teoto: ‘’Allah İçin’’ anlamında.)
Fatih Buğra Akbaş
0 yorum:
Yorum Gönder